Şiir Köşesi


DAVET


“Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı,
Bayağı uğraştım.
Hepsinin ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım

Geldiler.

20 yaşımda ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
Bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttun.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine..

Can Yücel



BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

Can YÜCEL


AYRILIK

Durcam burda gidişini seyredicem,
Kıpırtısız sakin gibi görünücem,
Kavgasız olucak,
Fırtınasız olucak,
Saçmasapan olucak,
Organlarım birbirine vurucak,
Ardından sessiz bakıcam,
Ben yine salağı oynıcam...

Okan Bayülgen


VEDA

Çok ileri bir tarihte,
Çok yaşlı olarak,
Sessizce ayrılmalıyım,
Kimseye pek gözükmeden,
Ve kimseyi rahatsız etmeden...

Masamın üzerinde,
Dünden kalan işler,
Tamamlanmamış yazılar,
Okunmayı bekleyen kitaplar,
Ve anılar ve umutlar...

Filleri kuyruğundan çekerek,
Tepeleri aşırtmaktı görevim,
Günler bitti filler tükenmedi;
Ben elimden geleni yaptım,
Gerisini siz tamamlayın...

Boşa geçmedi hayatım,
Daha fazlası olabilirdi ama;
“Buna da şükür” demeliyim,
İşte sevgili dostlar,
Ben, böyle veda etmeliyim.

İsmail Cem




ALKOL İKİNDİSİ

Biz ne zaman içsek,
Köfte geç gelir
Ve oturur muhabbetin terkisine
Çıplak bir efkar sözcüğü

Biz ne zaman içsek,
Sabah akar meycinin cebine
Günde kaç kez öpüşür ki akrep ile yelkovan
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.
Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü,
Çırıl bir efkar sözcüğü
Delikanlı kıvamında sevda değilse de
Tabansız sevişmelerdeki el değmemiş pişmanlık
Biz ne zaman içsek,
iç değilizdir aslında.

Bu alkol ikindisi şiirle
Şimdi burda açılsaydın
Adımın baş harfi gibi
Belki ağustos kokardı ağustos
Sen,
Fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara
Senine boyuna sevilmiş sen
Yalanı sevdasından büyük sen
Bir bil-sen.

Biz ne zaman içsek seni düşünüyoruz
Genzimizde göl gözyaşları
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.

Dışımızda bronz bir İzmir akşamı...

Yılmaz Erdoğan


BU YOL NEREYE GİDER

Bu yol nereye gider, Bir kuğunun boynuna dokunurken...
Yol bi yere gitmez, içerde
Düz şaçlara uğrar ayak üstü bir akşam üstü
Her plansız ürperişin sonu hüsran
Ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir

Yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir
Yol yoluyla gidilebilir yare, yoldan çıkılabilir apansız
Ve ömür bitebilir yoldan önce, ama
Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir
Yaşamak, hızlı bir ölme biçimidir,

Düşünce ışıktan yavaşsa erken gidilmelidir
Gerdan sözcüğüne bir kuyumcuda da rastlayabilirsin, bir kasapta da
Kalbin sızlamaz bir kuzu yüreğini vitrinde görünce,
O bir beslenme biçimidir
Ama korkarsın kurdun sevdiği havadan
Ayakkabı yaparsın yılandan

Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir
Her garantiyi istersin hayattan,
Oysa ölümle yaşam arası, uzun malum ince bir yol
Bir yere gitmez o bir ölme biçimidir

İyi yolculuklar denmez bir gidene, yapılamaz çünkü çok yolculuk bir seferde,
Yolcu denmez her gidene, herkes o yolun taraftarı olmayabilir,
Hiç bir sürgün gittiği yolu sevmez mesela

Yol bir yere gitmez, o bir susma biçimidir
Soğuk bir taşıtın uğultusunda

Yılmaz Erdoğan



SEVEBİLME İHTİMALİ

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan 
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... 
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim. 
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında 
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman, özlemeye başladım herkesi... 
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.. 
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... 
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... 
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. 
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... 
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve 
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... 
Abilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.. 
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. 
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri. 
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. 
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. 
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak.. 
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. 
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri. 
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim 
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım 
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece 
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun 
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde 
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu 
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum. 
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. 
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini 
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü 
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum 
Muş ovasının yalancı maviliğini 
Otobüs oluyordum bir süre 
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde 
Otobüs oluyordum 
Bir ülkeden bir iç ülkeye 
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum. 
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin 
Korkuyordum 
Sonra iniyordum otobüsten 
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, 
Örümün en kısa, ömrümün en çocuk, 
Ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum. 
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda.. 
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan 
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam 
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda 
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında 
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan 
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında 
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim 
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!

Yılmaz Erdoğan


ALENGİRLİ ŞİİR

Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
Küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..

Ali Lidar



HOŞGELDİN KADINIM

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.


Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...


Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

Nazım Hikmet Ran



ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. 

Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. 
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? 
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. 
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. 
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. 
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... 
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. 
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, 
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. 
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. 
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. 
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. 
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. 
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; 
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. 
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi, 
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. 
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, 
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. 
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. 
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. 
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. 
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. 
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. 
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme

Mevlana Celaleddin Rumi




SEVMEKTEN GİDİNCE

Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur 
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur


Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde 
El tutmak yol açıyor diye hesapsız 
Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları 
Yasak kelime oyunu yapmak 
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak 
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok 
Tomurcuklanmak günah 
Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak 
Kimse ölmesin diye 
Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya 
Ne deniyorsa onu atacak kalp 
Ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım 

Ya sen bana fazla geldin 
Ya ben sana az kaldım 
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur 
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur

Yılmaz Erdoğan